Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Uçum, yeni anayasayı anlattı
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Uçum, yeni anayasayı anlattı
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, yeni anayasayla ilişkin, "Milli anayasa yaklaşımıyla yeni anayasa sistemi kurmazsak tam bağımsızlığımızı korumamız mümkün olmaz. Yeni anayasa yapım süreci halkın talep ve ihtiyaçlarına göre hazırlanan teklifle başlayan, mecliste kanunlaştırılan ve mecliste 400’den fazla milletvekili kabul etse bile her halükarda halkın onayıyla yürürlüğe giren bir yapım süreciyle gerçekleştirildi" dedi.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkan Vekili Mehmet Uçum, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, Cumhurbaşkanlığı Sağlık ve Gıda Politikaları Kurulu Üyesi Ahmet Selim Köroğlu ve Cumhurbaşkanı Danışmanı Sivil Dayanışma Platformu Başkanı Ayhan Oğan, Dilovası’nda düzenlenen Türkiye Sohbetleri’ konulu konferansa katıldı. Konferansta Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, "Cumhuriyetin 100. yılında Türkiye Vizyonu ile Yeni Anayasa" üzerine önemli bilgiler aktardı.
"Yeni anayasa dünyanın içinden geçtiği dönemle bağlantılı bir ihtiyaç"
Yeni anayasa meselesinin sadece Türkiye’ye ait bir mesele olmadığını söyleyen Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, "Türkiye’nin yeni anayasa ihtiyacı Türkiye’nin toplumsal süreçlerinden, siyasi süreçlerinden, hukuksal birikimlerinden kaynaklanan ihtiyaç. Yeni anayasa dünyanın içinden geçtiği dönemle bağlantılı bir ihtiyaç. Dünya dönüşüyor. Dönüştüğü dönem adeta bir araf dönemi. İnsanlık bu dönemden nereye çıkacak, nereye gidecek? Dünya, çok belirsiz bir gelecek tasavvurunun söz konusu olduğu bir dönemden geçiyor. Tabii ki bizim dileğimiz acil küresel düzene geçiş olsun. Bizim dileğimiz insanlığın bütün vahşetleri, bütün savaşları, bütün yıkımları, bütün açlığı, sefaleti geride bıraktığı yeni döneme geçiş olsun. Şimdi günümüz dünyası dönüşüm süreçlerine baktığımızda savaşları ve alt sonuçların çok net, çıplak yaşandığı dönem söz konusu" diye konuştu.
"Ciddi, çıplak savaşların olduğu bir dönemden geçiyoruz"
Konuşmasını sürdüren Uçum, "Düşünün 1990’dan sonra Sovyet sistemi çökmüş, liberalizm tarihin sonunu ilan etmiş, göstermelik uluslararası kuruluşlar, göstermelik uluslararası hukuk var. Yok bir yandan Avrupa Hukuku var, yok bir yandan Birleşmiş Milletler hukuku var. Görüntüde güya insanların referans sağladığı Hukuksal ve kurumsal yapıları var. Ama çok değil, 30 yıl içerisinde bunların hepsine sahtekarca düzenin unsurları olduğunu gördük. Bugün ne dünyada herkesin referans sağladığı uluslararası hukuk düzeni var, ne de herkesin sözünü dinlediği uluslararası kuruluş var. Birleşmiş Milletler etkisiz, Avrupa Birliği etkisiz. Uluslararası sözleşme sistemi tamamen çökmüş durumda. Gazze’de yaşananlara uluslararası toplumun verdikleri tepkileri görüyorsunuz. Ciddi, çıplak savaşların olduğu bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir dönemde asıl çatışma küresel emperyalizmle milli devletler arasında. Bu çatışma artık diplomasi örtüsünün altında yapılmıyor, açıktan yapılıyor. Diplomasi örtüsü de yırtılmış, hukuk örtüsü de yırtılmış. Küresel emperyalizm, milli devletlerin üzerine karabasan gibi çökmeye çalışıyor" şeklinde konuştu" ifadelerini kullandı.
"Milli devletlerin kendilerini korumasının 4 ana taşıyıcı konusu var"
Böyle bir ortamda milli devletlerin kendilerini koruması gerektiğinin altını çizen Uçum, "Milli devletlerin kendilerini korumasının 4 ana taşıyıcı konusu var. Bu konulardan birisi ülkesel hainin, yurtseverlik, millet bilinci ve tarihsel birikimle belirlenen devlet-ulus ilişkisidir. Devlet ulusun ilişkisi nasıl kurulacaktır? Devletin millet ilişkisi nasıl kurulacak? Birinci ana konu budur. İkinci ana konu siyasal ve sosyal sistemin temelini ve esaslarını belirleyen devlet toplum ilişkisidir. Üçüncü ana konu haklar ve özgürlükler yaklaşımıyla şekillenen ve işleyen devlet-birey ilişkisidir. Dördüncü ana konumuz ise küresel sistem içerisinde ülkelerin yerine ve rolüne göre ortaya çıkan ülke ve dünya ilişkisidir. İşte bu dört ana konu üzerinden milli devletlerin kendilerini güçlendirmesi ve bağımsızlıklarını sağlaması mümkün olacaktır" dedi.
"1987 yılından beri tam 36 yıldır Türkiye’de yeni ve sivil anayasa ihtiyacı tespit edilmiştir"
"Her bir devlet, bu 4 konuyla ilgili esas bağlayıcı metne ihtiyaç duyar. İşte bunun adına da anayasa denir" diyen Uçum, "4 konu üzerinde mevcut anayasamıza baktığımızda bu anayasanın bu ihtiyaçlar konusunda son derece yetersiz kaldığı ve sorunlu olduğunu görüyoruz. 1987 yılından beri tam 36 yıldır Türkiye’de yeni ve sivil anayasa ihtiyacı tespit edilmiştir. 1982 anayasası ilk kez 1987 yılında değiştirildi ve o tarihten itibaren 36 yıldır yeni anayasa talebi hiç gündemden kalkmadı. Siyasetin de meclisin de halkın da toplumun da olağan gündeminde bir yer kapladı ve hiçbir zaman gündemdeki önemi azalmadı. 1987 ila 2017 yılı arasında 1982 anayasası için tam 23 değişiklik yapıldı. Bu 23 değişiklik içinde 19 tanesi uygulandı. 4 tanesi uygulanmadı. Bu 19 değişiklikle birlikte 1982 anayasasını 96 maddesinde değişiklik yapıldı. Ama buna rağmen 1982 anayasası felsefesiyle ve maddelerindeki o toplum karşıtı, birey karşıtı anlayışıyla varlığını sürdürmeye devam ediyor" diye konuştu.
"1982 anayasasının meşruiyeti her zaman tartışıldı"
1982 Anayasasının darbe ürünü olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, "1982 anayasasının şu anda yürürlükte 154 maddesi var ve bunun 103 maddesi bütün esasları veriyor. 58’inine hiç dokunulmamış, 45’inde ise sadece terim değişikliği yapılarak 103 maddesi bütün esaslarıyla ve o toplum karşıtı, birey karşıtı felsefesiyle varlığını sürdürüyor. Bu 1982 Anayasası darbe ürünüdür. Darbeciler tarafından, onların iradesiyle ortaya konulmuş bir anayasa. O yüzden meşruiyeti her zaman tartışıldı. Yürürlükte olduğu sürece de her zaman tartışılacak bir anayasa. Yapılan değişikliklerle iş tutarlılığını yitirmiş, dil birliğini, terim birliğini yitirmiş, tamamen yamalı bohçaya dönmüş metne dönüşmüş. Bütün bunlar açısından bakıldığında Türkiye’nin Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken yeni anayasa ihtiyacı çok bariz bir biçimde kendini gösteriyor" şeklinde konuştu.
"Yeni anayasanın birinci referans noktası Cumhuriyet’in ilkeleridir"
Yeni anayasa için sıfırdan metin yazmaktan söz etmediğini belirten Uçum, "Yeni anayasa boş kağıda yazılacak bir metin olmayacak. Zaten anayasal sistemin esaslarını belirlerken yani devletle-ulus ilişkisi üzerinde anayasal esaslara bakarken ortaya yeni anayasa koysanız bile bu anayasanın belli ilkeler üzerinden oluşturulması gerektiğini tespit etmemiz lazım. Bu ilkelere, birikime baktığımızda iki ana kategori karşımıza çıkıyor. Yeni anayasanın birinci referans noktası Cumhuriyet’in ilkeleridir. Cumhuriyetin ilkelerinin ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Cumhuriyetimizin kurucu lideri Atatürk’ün üniter yapının adalet ve insan haklarına dayanan, demokratik, laik, sosyal, devlet anlayışını, hukuk devleti anlayışının temel olduğu, resmi dilinin Türkçe olduğu, ay yıldızlı bayrağı, İstiklal Marşı’nı, başkent Ankara’nın esaslar olarak yer alacağı, bu metnin ilkelerine sahip çıkan anayasal yaklaşımla hazırlanıyor. Birinci kaide bu yeni anayasanın birinci tabanı ve bütün millet tarafından ağırlıkla mutabakat sağlanmış kaidesi Cumhuriyetin ilkeleridir" ifadelerini kullandı.
"Demokratikleşme çabalarıyla elde ettiği kazanımlar yeni anayasal yaklaşımın ikinci kaidesi olacak"
Konuşmasını sürdüren Başdanışmanı Mehmet Uçum, "İkincisi demokratik birikimimiz yeni anayasanın diğer kaidesini oluşturacaktır. Demokratik birikiminden kastımız halkımızın demokrasi mücadelesiyle, özellikle çok partili rejime geçtikten sonra uzun yıllara dayanan demokratikleşme çabalarıyla elde ettiği kazanımlar yeni anayasal yaklaşımın ikinci kaidesi olacaktır. Halkın siyasal sistemin işleyişindeki gücünü zayıflatacak yaklaşımın kabul edilmesi çok söz konusu değil. Burada da işin esasını halkın iki oy hakkının korunması oluşturuyor. Halk bir yanda meclisi doğrudan seçiyor. Parlamenter sistemde biz seçiyorduk. Fakat başkanlık sistemine geçildikten sonra halk hükümeti de doğrudan seçmeye başladı. Dolayısıyla halk devletin iki ayrısını da doğrudan belirleme yetkisine kavuştu. Halkın bu demokratik kazanımının korunması yeni anayasanın diğer kaidelerinden birisi olacaktır" dedi.
"Sivillik özelliği aynı zamanda demokratik meşruiyetine vurgu yapan bir özelliktir"
Sivil anayasadan söz eden Uçum, "Bu size ve bazı çevrelere tuhaf gelebilir çünkü ‘Anayasalar sivil metinler değildir, niye sivil anayasadan söz edilir?’ denir. Anayasalar da resmi metinlerdir. Anayasa dediğimiz de kanunudur. O kanun da mecliste kabul edilir. Dolayısıyla buradaki sivillik, sivil bir metinden söz eden bir sivillik değil. Buradaki sivillikten kasıt, doğrudan halkın iradesiyle seçilmiş meclis yani sivil iradeyle seçilmiş meclisin halkın talep ve ihtiyaçlarına göre anayasa hazırlaması meselesidir. Yani kurumların, askerin, bürokrasinin iradesine göre hazırlanmış anayasal metinlerin karşısında toplumun iradesi ve toplumun taleplerine, ihtiyaçlarına göre hazırlanmış anayasal metinden söz edildiği için sivillilik vurgusu yapılmaktadır. Halkımız kendi seçilmiş temsilcileri aracılığıyla böyle anayasa yapıldığında olağan koşullarda yapılan bu anayasanın yürürlüğe girip girmemesine de karar verecek iradedir. Bu anayasanın sivillik özelliği aynı zamanda demokratik meşruiyetine vurgu yapan bir özelliktir" diye konuştu.
"Yeni anayasa hedefinde, milli anayasa yaklaşımımız ciddi anlamda belirleyicidir"
Konuşmasını sürdüren Uçum, "Ülke-dünya ilişkisinin anayasal esaslarına baktığımızda devletin maddi ve manevi varlığını korumayı ve geliştirmeyi güvence altına alan ülkesel tam bağımsızlığı bütün boyutlarıyla korumaya ve güçlendirmeye imkan veren milli anayasa yaklaşımında söz etmemiz gerekir. Unutmayın, günümüzde anayasal sistem milli yaklaşımlarla kurulmazsa küresel emperyalizmin oyun alanında dönüşe ortamlar ortaya çıkar. O yüzden milli anayasacılık anlayışı yeni anayasal yaklaşımımızdaki en temel esaslardan biridir. Her egemen devlet hukuk sistemini oluştururken ve uygularken beka esaslı politik hukuk anlayışıyla bakmak zorundadır. Hiçbir egemen devlet, ‘Ben kendi hukuk düzenimi sadece liberal hukuk anlayışıyla yapıyorum’ demez. Demiyorlarsa da bunu yapmayanlar, başka ülkelere neoliberal hukuk anlayışları tazyik ederek milli devletlerin gücünü zayıflatmaya çalışan, milli devletlerin yetkilerini devretme çalışan stratejiler uyguluyor. Bizim bunlara karşı son derece tedbirli olmamız, güçlü durmamız gerekiyor. O yüzden yeni anayasa hedefinde, milli anayasa yaklaşımımız ciddi anlamda belirleyicidir. Biz milli anayasa yaklaşımıyla yeni anayasa sistemi kurmazsak tam bağımsızlığımızı korumamız mümkün olmaz. Hele cumhuriyetin ikinci yüzyılında dünyanın içinde bulunduğu bu koşullarda milli devletlere saldırıların her yönde arttığı bu dönemde yeni anayasal yaklaşımın mutlak suretle milli ahlaki yaklaşımıyla ele alınması gerektiğini altını çizmek gerekir. Yeni anayasa yapım süreci halkın talep ve ihtiyaçlarına göre hazırlanan teklifle başlayan, mecliste kanunlaştırılan ve mecliste 400’den fazla milletvekili kabul etse bile her halükarda halkın onayıyla yürürlüğe giren bir yapım süreciyle gerçekleştirildi" şeklinde konuştu.
"Hak ve özgürlükler konusu bakımından büyük mesafeler kat ettik"
Sivil Dayanışma Platformu ile birlikte konferansı organize eden Dilovası Belediyesi de konferansta bulundu. Konferansta konuşan Dilovası Belediye Başkanı Hamza Şayir, “Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde ülkemizde çok büyük adımlar atılıyor. Türkiye adeta kabuk değiştirdi. Teknolojide yerli ve milli savunma sanayinde ve fiziki yatırımlarda önlenemez yükselişi sağladık. Hak ve özgürlükler konusu bakımından büyük mesafeler kat ettik. İnanıyoruz ki bu büyük adımlar Türkiye yüzyılına aralıksız katkı sunup devam edecektir. Bizler bu kazanımlarla iftihar ediyoruz" ifadelerini kullandı.