“Gümrük Birliği Anlaşması, vize ve mülteci sorunu Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkiliyor”
“Gümrük Birliği Anlaşması, vize ve mülteci sorunu Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkiliyor”
Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkileri, İstanbul Arel Üniversitesi’nde düzenlenen “Geçmişten Günümüze Türkiye-Avrupa Birliği İlişkileri” konulu panelde masaya yatırıldı. AB ile yapılan Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi gerektiği vurgulanan panelde, özellikle vize ve göç sorununun AB ile olan ilişkileri olumsuz etkilediği ifade edildi.
AB’nin resmi bayramı olan "9 Mayıs Avrupa Günü" kapsamında düzenlenen “Erasmus, sağlık, kültür ve siyasi yaşam” konularının konuşulduğu panelde, Türkiye’nin tam üyelik süreci ve AB ilişkileri hakkında önemli bilgiler verildi. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik başvurusu sürecinde önemli rol oynayan Türkiye Cumhuriyeti 49. Dönem Devlet Bakanı ve Türkiye AB Karma Parlamento Komisyonu Kurucu Başkanı Bülent Akarcalı ile İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri ve YTÜ Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çiğdem Nas’ın konuşmacı olarak katıldığı panelde, AB ile ilişkilerde yaşanan sorunlar gündeme getirildi. AB ile yapılan Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi gerektiği vurgulanan panelde, özellikle vize ve göç sorununun AB ile olan ilişkileri olumsuz etkilediği ifade edildi.
Türkiye’nin yakın siyasi tarihine de ışık tutan panelin açılış konuşmasını yapan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Harun Demirkaya, 9 Mayıs Avrupa Günü hakkında bilgiler vererek, AB ile istenen ölçüde birliktelik yakalanamadığını söyledi. Prof. Dr. Demirkaya, “Avrupa değerleri olarak bildiğimiz insanlık onuru, özgürlük, demokrasi, eşitlik, insan haklarına saygı gibi değerler her ülkede olması gereken değerler. Bu anlamda belki cumhuriyet ile başlayan çağdaşlaşma projemizi daha da ileriye taşımak adına Avrupa Birliği’nin bir vesile olması bizim için son derece önemli. Ancak şunu da ifade etmek gerekiyor ki hala istediğimiz ölçüde birliktelik yakalayamadık” şeklinde konuştu.
“Yolumuzdan ayrılmayacağız”
Panelin moderatörlüğünü yapan İstanbul Arel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Celil Uğur Özgöker ise, Türkiye’nin AB ilişkileri hakkında bilgiler verdi. Özgöker, “12 Eylül 1963 yılında Türkiye ile AB arasında ortaklık oluşturan Ankara Anlaşması imzalandı. 61 yıldır AB sürecimiz devam ediyor. Bize faydası şu anda ortak üye olduğumuz için Avrupa Birliği’ne girmeden ilk defa Erasmus programlarına dahil olan ülke olduk. Yolumuzdan ayrılmayacağız, devam edeceğiz. 1995 yılında Gümrük Birliği’ni yaptık. Polonya’dan, Macaristan’dan, Bulgaristan, Romanya’dan çok daha ileri bir aşamaya geldik” dedi.
“Bizim temel sorunumuz dişlilerin birbiri ile uyum sağlamaması”
14 Nisan 1987’de AB’ye tam üyelik başvurusu yapıldığı zaman Türkiye’nin dış politikalarını hazırlayan ve AB Komisyonunu kuran Türkiye Cumhuriyeti 49. Dönem Devlet Bakanı Bülent Akarcalı ise, Avrupa ile öğrencilik yıllarında tanıştığını ifade ederek, Batı’nın karar alma mekanizmasını yakından gözlemlediğini ifade etti. Konuşmasında ülkemizin yakın siyasi tarihine ışık tutan Akarcalı, AB ilişkilerinde yaşanan sorunlar hakkında önemli bilgiler verdi. Akarcalı, “Bizim temel sorunumuz, dişlilerin birbiri ile uyum sağlamaması. Yani iki tane dişli var. Biri Avrupa dişlisi, biri de bizim dişlimiz. Avrupa diyor ki; ‘Ben dişlilerimi değiştiremem. Bu dişliler 30 ülkeden oluşturuldu. Sen dişlilerini değiştirip benim dişlilerime uyum sağlamak zorundasın.’ Ben seni zorla davet etmiyorum diyor. Sıkıntı burada. Onların talep ettiklerini tüm açıdan bizim kültürümüz, kendi değerlerimiz, bulunduğumuz coğrafi nedenlerden dolayı değiştirme imkânımız yok. Onların da uyum sağlayacak imkânı yok” dedi.
“Yunanistan’ın AB üyesi olması ile iyice devre dışı kaldık”
Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerine ışık tutan Akarcalı, özellikle ülkemizde yaşanan siyasi krizlerin AB sürecini olumsuz etkilediğini vurguladı. Anavatan Partisi’nin seçimleri kazanması ile tam üyelik sürecinin başladığını sözlerine ekleyen Akarcalı, Kıbrıs meselesi ve Yunanistan’ın AB üyesi olması ile devre dışı kaldığımızı ifade etti. Akarcalı, “1963 yılında ciddi bir ortaklık anlaşması imzalanıyor. 10 sene sonra bu anlaşma tekrar imzalanacaktı fakat 1973 yılı Türkiye siyaseti açısından krizli dönem. 1971 yılında bana göre çok başarılı olmasına rağmen Süleyman Demirel ültimatomla görevinden alınıyor. 1973’de Avrupa ile yapılabilecek çok ciddi bir pazarlık yapma şansı kaybediliyor. 1973 yılında ne kadar para verildi bilmiyorum ama en azından onun on misli verilebilecekti. Arkasından Kıbrıs çıkarması da gelince ondan sonra AB’ye doğru giden yolda 1981 yılında Yunanistan’ın da üye olmasıyla biz iyice devre dışı kaldık. 1983 seçimlerini Anavatan Partisi’nin kazanması AB’de bir değişikliğe yol açtı. 1980 darbesinden sonra 1983’teki seçimlere iki tane parti hazırlanmıştı. İktidarı temsil eden ve darbe ile kapatılmış olan Cumhuriyet Halk Partisi yerine kurulan Halkçı Parti, öbürü de Demokrat Parti yerine Milliyetçi Demokrat Parti vardı. Biz de Anavatan Partisi’ni kurmuştuk. İki parti ve Anavatan dışında başka partiye izin verilmedi. Anavatan Partisi’nin seçimi kazanması ile Batı da demokrasi konusundaki iddialarından vazgeçmek zorunda kaldı. 1987 yılında biz resmi olarak ilk defa AB’ye tam üyelik başvurusunu yaptık. AB tam iki sene bize cevap verebilmek için bekledi. Arkasından 1995 müzakeresi bitti. 1 Ocak 1996’da Gümrük Birliği başladı. 2005 yılında da tam üyelik müzakerelerinin başlama kararı alındı” şeklinde konuştu.
“Mülteci sorunu AB sürecine zarar veriyor”
AB’nin kuruluş misyonundan bahseden eski Devlet Bakanı Bülent Akarcalı, AB’yi eleştirmenin ya da düşman olarak görmenin doğru olmadığını ifade ederek, “AB üç temel üzerine oluştu. Birincisi Avrupa’nın siyasi ve kültürel değerlerini oluşturma. Bunun içine tabii ki demokrasi, insan hakları, hukuk devleti vs. giriyor. İkincisi ekonomi, üçüncüsü ise güvenlik. Türkiye’nin sıkıntısı birinci kısımda. O birinci aşamadaki sıkıntı da kendi açısından da iç sıkıntıya dönüşüyor. Kim ne derse desin AB, tüm yabancılar için Türkiye’yi lokomotif ülke olarak görüyor. İslam dünyasının önderi, Batı ile iç içe olmuş, zamanında Batı’ya hâkim olmuş ülke olarak Batı’da bir Müslüman dediğiniz zaman akla önce Türkler geliyor. Temel sıkıntı bu kültürel yapıda. Bana göre bu uyuşmazlık gittikçe devam edecek. Bu bizden yana kaynaklanan bir husus değil. Ama AB açısından o dişlilerin yapısı bile değişmeye başlıyor. Ekonomik kısma gelince, bu ekonomik kısım büyük ölçüde Gümrük Birliği Anlaşması ile aşıldı. Fakat Gümrük Birliği 1996’da eskidi. AB, Türkiye politikası konusunda hatalı” ifadelerine yer verdi.
“AB ilişkilerinde diplomatları değil, siyaset adamlarını muhatap kılmalıyız”
AB ilişkilerinde bir diğer sorunun ise AB’nin siyasiler yerine Türk diplomatlarla iletişime geçmesi olduğunu ifade eden Akarcalı, siyasilerin AB ile daha çok iş birliği yapması gerektiğini vurguladı. Bülent Akarcalı, “Sürekli olarak karşı tarafı eleştirmekten vazgeçmemiz lazım. Karşı taraf bizi engelleyebilir. Kendi aralarında dahi yapıyorlar bunu. En büyük yanlışlıkta her konuda meselelerimizi diplomatlarımıza havale ederiz. Diplomatlar belirli sınırlar içinde çalışabilen insanlardır. Sınırda o devletin belirli itibarla temsil edilmesidir. Batı’da ise bu kararlar siyaset adamları tarafından alınır. Batı’da muhatap olmamız gerekenler siyaset adamlarıdır. En büyük eksiğimiz dışarıya siyaset adamlarımızı muhatap kılmamaktır” şeklinde konuştu.
“Türkiye-AB ilişkileri için en ideal formül tam üyelik”
İktisadi Kalkınma Vakfı Genel Sekreteri ve Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çiğdem Nas ise, İktisadi Kalkınma Vakfı’nın çalışmaları hakkında bilgiler vererek, AB ilişkilerinde üçüncü bir yolun gündeme geldiğine değindi. AB ile olan ilişkilerin güçlenerek devam etmesi için yapılması gerekenler hakkında
bilgiler veren Doç. Dr. Çiğdem Nas, özellikle dijitalleşme ve sürdürülebilirlik konusunda iş birliği yapılması gerektiğini vurguladı. Doç. Dr. Nas, “Artık Türkiye ve Avrupa arasında yeni bir ilişkinin oluşturulması, bunun daha çok karşılıklı çıkara ve iş birliğine dayalı bir süreç olması gerektiği ve bu üçüncü yolun diğerlerinden farklı bir bütünleşmeyi ön görmemesi gündemde. Bizim vakıf olarak görüşümüz tam üyelik hedefine bağlılık. Türkiye-Avrupa ilişkileri için en ideal formül, Türkiye’nin AB üyesi olması. Her ne kadar şu anda çok zor gözükse de, birçok engel bulunsa da gerekli koşullar sağlandığı takdirde bu hedefe ulaşacağımıza inancımız devam ediyor” dedi.
“Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gerekiyor”
Türkiye-AB ilişkilerinin gelişmesi için Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gerektiğini ifade eden Doç. Dr. Çiğdem Nas, vize ve mülteci sorununun da süreci olumsuz etkilediğini belirtti. Doç. Dr. Çiğdem Nas, “Türkiye ile AB arasında ortak konularda iş birlikleri oluşturmak için ilişkilerin belli konular üzerinden canlandırılması gerekiyor. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi gerekiyor. Çağın gereklerine cevap vermeyen Gümrük Birliği’nin yeni gereçlere, yeni ihtiyaçlara göre güncellenmesi ya da revize edilmesi gerekiyor. İkincisi Türkiye-AB ilişkilerini etkileyen vize konusu. Üçüncü olarak ise göç ve mülteci konusu. Bir de bunlara dördüncü konu olarak son günlerde gündeme gelen ve AB’nin yeni gündemini oluşturan yeşil ve dijitalleşme konusunu ekleyebiliriz” dedi.
Geçmişten günümüze AB ilişkilerine ve ülkemizin yakın siyasi tarihine ışık tutan panele İstanbul Arel Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Özgür Gözükara, İstanbul Arel Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. A.Ercan Gegez, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Enver Duran ve Prof. Dr. Ergül Berber, Üniversite Genel Sekreteri Mustafa Kılıçaslan, üniversite akademik ve idari personeli ile öğrenciler katıldı. İstanbul Arel Üniversitesi Tepekent Kemal Gözükara Yerleşkesi Aziz Sancar Amfisi’nde düzenlenen panel, konuşmacılara plaket ve teşekkür belgelerinin takdiminin ardından fotoğraf çekimi ile sona erdi.