İklim değişikliği, denizlerdeki biyoçeşitliliği karadan daha çok etkiledi
İklim değişikliği, denizlerdeki biyoçeşitliliği karadan daha çok etkiledi
Her yıl 22 Mayıs’ta kutlanan Dünya Biyoçeşitlilik Günü’nü dünya, biyoçeşitlilikte yaşanan hızlı kayıp ile karşılıyor. Birçok canlı türünün ve içerisinde yaşadıkları habitatların giderek yok olmasının, dünyanın sağlıklı geleceği için büyük risk taşıdığına dikkat çekildi.
Denizlerde yaşanan biyoçeşitlilik kaybının, karada görülenden daha yoğun yaşandığı açıklanırken, Doğu Akdeniz’de yaşanan deniz suyu sıcaklığı değişiminin denizlerdeki biyoçeşitliliği doğrudan etkilediğini belirten Akdeniz Koruma Derneği, Dünya Biyoçeşitlilik Günü’nde deniz suyu sıcaklığında yaşanan değişiminin biyoçeşitliliğe olan etkisine dikkat çekti.
2012 yılından beri Türkiye’nin Güney Ege kıyılarında denizel ekosistemlerin izlenmesi ve korunması için çalışmalar yürüten Akdeniz Koruma Derneği, izleme çalışmaları arasında yer alan ve Türkiye’nin Güney Ege kıyılarında farklı noktalara yerleştirdikleri izleme istasyonlarıyla deniz suyu sıcaklığını anlık olarak ölçüp kaydederek yaşanan değişimi takip ediyor.
2015 yılından bu yana Gökova Körfezi’nde, 2020 yılı itibarıyla ise Fethiye-Göcek, Kaş-Kekova ve Datça-Bozburun deniz koruma alanlarında yüzeyden 40 metre derinliğe kadar her 5 metrede bir yerleştirilmiş olan sıcaklık ölçerlerle, deniz suyu sıcaklıkları günbegün anlık olarak kaydedilirken, çalışmalardan elde ettiği çıktıları kamuoyu ile paylaşıyor. Bu izleme çalışmaları, deniz suyu sıcaklığındaki mevsimsel ve yıllık değişimleri, iklim ve insan faaliyetleri gibi faktörlerin etkilerini anlamak için büyük önem taşıyor. Deniz suyu sıcaklığında yaşanan değişimler birçok canlı türünü ve içerisinde yaşadıkları habitatları olumsuz etkiliyor.
"Denizlerde yaşam su sıcaklığına bağlıdır"
Akdeniz Koruma Derneği’nin Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Kızılkaya çalışmalarından elde verilen sonuçlar hakkında yaptığı değerlendirmede, "Çalışmalarımızdan elde ettiğimiz verilere göre özellikle 2022 ve 2023 yılları arasında gözlenen fark şimdiye kadar elde edilen en çarpıcı rakamlardır. 2022 yılında yaklaşık 25 metrede bulunan termoklin seviyesinin 2023 yılında bariz bir şekilde 30 metrenin altına inmiş olduğu görülmektedir. 27 derece ila 29 derece arası sıcaklıklar 2023 yılının Ağustos ve Eylül aylarında 30 metre derinliğe kadar etkisini göstermiş, özellikle 2023 Ekim ayının tamamında 40 metre derinliğe kadar 26 derece sıcaklık gözlenmiştir. Bir önceki seneye kıyasla 2023 Ekim su sıcaklıklarının 3-4 derece kadar artmış olduğu net olarak anlaşılmaktadır. Bu artış, istilacı ve yabancı balıklar ile omurgasız türlerin derin sularda da etkisini artırabileceği gibi Akdeniz’e özgü sünger ve koralin türlerinin ciddi bir sıcaklık stresine maruz kalması anlamına gelmektedir. Antalya Kaş’a baktığımızda ise Gökova’ya kıyasla en yüksek su sıcaklıklarının 2021 yılında kaydedildiğini, Ağustos ve Eylül 2021 aylarında 29 derece su sıcaklığının neredeyse 40 metre derinliğe kadar indiğini görüyoruz" dedi.
"Alg popülasyonları azaldı"
Denizlerde görülen ısı dalgalarının sonuçlarına dikkat çeken Kızılkaya, "Bu ısı dalgalarının sucul ekosistemlerin birincil üreticileri olan alglerin üremeleri başta olmak üzere fizyolojilerini olumsuz etkilemesinin yanında, hem deniz suyu sıcaklıklarında, hem de ani ısı dalgalarının sıklığında görülen artış, son yıllarda alg popülasyonlarında azalmalara neden oluyor. Birçok tür için beslenme, barınma, saklanma ve üreme ortamı oluşturan alglerin azalışı dolaylı olarak habitat oluşturduğu tüm canlıları olumsuz yönde etkilediği, birçok balık türünün üreme ve göç dönemlerini de değiştirdi" dedi.
Değişen su sıcaklığı birçok yabancı ve istilacı türe davet çıkarıyor
Denizlerde yaşanan ısınmanın, Kızıldeniz ve Hint Okyanusu kökenli yabancı ve istilacı türlerin kıyılarda yaşam alanı bulmasına sebep olduğu belirtilen açıklamada, Süveyş Kanalı’nın açılması ve insan faaliyetleriyle kıyılarda görülmeye başlanan birçok tropik türün, ısınan sularda kolayca yaşama ve üreme alanı bulduğu aktarıldı.
AKD Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Kızılkaya, biyoçeşitlilikte yaşanan bu hızlı kaybın reçetesinin ise daha fazla deniz koruma alanlarının belirlenmesi, yıkıcı ve aşırı insan faaliyetlerinin yönetilmesi olduğuna işaret etti.