Tarihi Dilburnu Deniz Feneri’ndeki yaşam, müze ile anlatılacak
Tarihi Dilburnu Deniz Feneri’ndeki yaşam, müze ile anlatılacak
Yalova’nın Altınova ilçesinde bulunan ve Osmangazi Köprüsü’nün yapımıyla kullanım dışı kalan Dilburnu Deniz Feneri, Türkiye’de ilk kez bir fener hayatının anlatıldığı müze haline geldi. Fenerin yarım asrı aşkındır bakıcılığını yapan Gündoğdu ailesinin fener yaşamı müzede gözler önüne seriliyor.
Osmanlı döneminde 1863 yılında Fransızlar tarafından inşa edilen tarihi deniz feneri, Osmangazi Köprüsü’nün yapımıyla atıl hale gelmişti. Köprü ayaklarının tam altında kalan tarihi yapı Kıyı Emniyet Genel Müdürlüğü ve Ulaştırma Bakanlığı tarafından restore edilirken Altınova Belediyesi tarafından da müze haline getirildi. Müzede fenerin yarım aşırı aşkın süredir bekçiliğini yapan Gündoğdu ailesinin fener hayatı anlatılıyor. Türkiye’de fener hayatının anlatıldığı tek müze olma özelliğini taşıyan Dilburnu Deniz Feneri’nin son bekçisi 65 yaşındaki Fethi Gündoğdu, restore edilen ve kapılarını ziyaretçilere açan tarihi yapıyı Altınova Belediye Başkanı Metin Oral ile ziyaret etti.
Başkan Metin Oral, müzenin Türkiye’de bir ilk olduğunu belirterek, “Burası şu anda deniz feneri müzesi oldu ama bir özelliği şu, Türkiye’de ilk olarak bir deniz feneri hayatını anlatan müze oldu. Anlamlı bir müze oldu. Burası Hersek Deltası’nda da kazılarımız devam ediyor. Kazıevindeki arkadaşlarımızın çalışmaları sonucunda bu fenerimizin önünde daha eski yıllara, Roma dönemine dayanan bir deniz feneri kalıntılarına da başladık. Bu da iki fenerin bir arada bulunduğu nadir yerlerden bir alan olarak kayıtlarımıza geçti. Bu bölge Osmangazi Köprüsü’nün altı. Daha önce de burada taşımacılık, ticaret sallarla yapılmış. Şu anda da köprü aracılığıyla, feribot aracılığıyla devam ediyor. Fenerimiz tamamen şu anda müze olarak hizmete girmiş durumda” dedi.
Fener bakıcısı Fethi Gündoğdu ise babası Ömer Gündoğdu’nun 31-32 senelik çalışmasının ardından babadan oğula geçiş hakkı kullanarak 1990’lı yıllarda fenerde çalışmaya başladığını belirtti. 25 sene çalıştıktan sonra emekli olduğunu anlatan Gündoğdu, “Babam 31-32 sene üzerine emekli oldu. Ben doğduğumda burada biliyorum. Babamla gittik, geldik, ailece gittik geldik. Kaldığımız oldu. Kışın babam gelip kalıyordu kötü havalarda. Ondan devraldıktan sonra karlı havalarda mecbur geliyorduk, kuleyi temizlemek için. Kar tutuyordu. Begler kurum yapıyordu tüp. Hava gazı olduğu için beg vardı. Üzerinde sürekli ateş yanardı o begleri faaliyete geçiriyorduk” dedi.
İzin yoktu, 24 saat çalışıyorduk
Fethi Gündoğdu, fenerin bulunduğu alanın daha önce orman olduğunu ve patika yoldan gidip geldiklerini dile getirdi. Fener bakıcısı görevi bıraktıktan sonra o zaman Hersek köyü muhtarı olan babasının işe başladığını belirten Gündoğdu, şunları kaydetti:
“Bedenen çalışmak yoktu ama 24 saat, yani bizim iznimiz yoktu. Herhangi bir arızada veya herhangi bir şeyde gece saat ne olursa olsun değişen bir şey yoktu. Ben burayı devraldım babamdan tüplü, hava gazı asetilen. Yani yanıyordu, elektrik akü olunca bana Yalova mendireklerini de verdiler. Oradan Gölcük Donanma’yı verdiler. Gölcük Donanma Feneri de elektrik aküydü. Yalova fenerleri, güneş enerji aküydü. Gölcük’te gece bir arıza olur ararlardı askeriyeden veya merkeze bildirirlerdi, İstanbul’a. Kaç olursa olsun gece-gündüz oraya gitmek mecburiyetindeydik arızayı gidermek için. Yalova da aynı keza. Güneş panellerinin üzerine kuşlar konuyor zamanla pisleniyor. Şarj olmuyor aküler. Mendireklerde 2 tane büyük akü vardı. Onları çıkartıp Yalova’da şarj ettiriyorduk. Tekrar getirip yerine takıyorduk feneri faaliyete geçiriyorduk. Kuzey Kardinal Fenerleri vardı Tavşancıl açığında. Oraya sandalla gidiyordum. Onu da aynı şekil pislendiği zaman mecbur aküyü söküp şarj etmediği zaman ya yenisini getiriyorduk ya şarj edip yerine bağlıyorduk faale geçiriyorduk.”
Ailemin hayatının fenerde geçtiğini anlatan Gündoğdu, “Ailemle gelip gidiyorduk. Boşluk alan ekiliyordu, biberi, domatesi filan hepsi oluyordu. Suyu dışardan getiriyorduk ama yine de oluyordu kendimizi oyalanmaya bir şey. Yazın gelip kalıyorduk, kışın bazen gelip kalıyorduk karda. Patika gibi bir yol vardı. Fenerin tapulu yolu. Oradan yürüyerek gidip geliyorduk. Bu gördüğünüz yerler hep ormandı. Sazlık, göldü. Ördekler geliyordu. Gemiler bazen oturuyordu. Ya sisten oturuyordu ya dümen arızası olur. Bir şeyden bir şekilde oturuyordu. Birkaç sefer oldu. Tomruk gemisi oturmuştu bir sefer buraya” dedi.
Gündoğdu, fenerler elektrik aküye dönünce babadan oğula geçişin kalktığını sözlerine ekledi.