Meme kanserinde vakalar arttı, yaşam süresi uzadı
Meme kanserinde tanı ve tedavi yöntemlerini anlatan İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Medical Point Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Baha Zengel, meme kanseri vakalarında artış olsa da yaşam süresinin uzadığını belirterek, “Erken tanı ve gelişen tedavi yöntemleri ile meme kanserine yakalanan kadınlarda uzun bir yaşam beklentimiz var” dedi.
İEÜ Medical Point Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Baha Zengel, Meme Kanseri Farkındalık Ayı’na özel bilgilendirmede bulundu. Erken tanının önemine vurgu yapan Prof. Dr. Baha Zengel, “Kendi kendine meme muayenesi, meme tarama programları ve 40 yaşından sonra çekilecek mamografi ile erken tanı konulabilir. Meme kanseri vakalarında artış var ancak erken tanı ve gelişen tedavi yöntemleri ile çok başarılı sonuçlar alınmakta ve meme kanserine yakalanan kadınlarda uzun bir yaşam beklentimiz bulunmaktadır. Bu uzun yaşam beklentisinde, hastaların yaşam kalitesini ve vücut bütünlüğünün korunmasının da düşünülmesi gerekiyor. Bu amaçla meme koruyucu cerrahi ve onkoplastik tekniklerle onkolojik açıdan güvenli meme cerrahileri yapılırken, kozmetik açıdan daha iyi sonuçlara ulaşılabilmektedir. Meme cerrahinin vazgeçilmez bir parçası da koltuk altı (aksilla) cerrahisidir. Koltuk altı için sentinel lenf nodu biyopsisi tekniği uygulanarak ileride oluşabilecek kol ödemi, his kaybı, kol hareket kısıtlılığı ve fonksiyon kayıplarının da önüne geçilmektedir” diye konuştu.
Meme kanserinde risk faktörleri
Meme kanserinde en önemli risk faktörünün kalıtsal gen mutasyonu taşıyıcılarında görüldüğünü, bunlardan BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonlarının en etkili mutasyonlar olduğunu belirten Prof. Dr. Zengel, meme kanserine yakalanan hastaların yüzde 5 ila 10’u arasında bu mutasyonlara rastlandığını söyledi. Risk faktörlerini sıralayan Prof. Dr. Zengel, “Özellikle ikiz kız kardeş, kız kardeş ve anne gibi birinci derece akrabaların tanı alması, yine kişinin özellikle annesinin 50 yaş altında tanı alması, ailesinde yumurtalık kanseri vakası bulunması veya erkek meme kanseri vakası bulunması, riski artıran faktörlerdendir. Bunun yanında iç (endojen) hormonlardan östrojen hormonuna meme dokusunun maruz kaldığı süre, erken adet görme, menopoza geç girme ve ilk doğumu ileri yaşta yapma, riski artıran faktörlerdendir. Dışarıdan alınan hormon takviyeleri de süre uzadıkça riski artırabilmektedir. Çevresel faktörler de meme kanseri riskini artırabilir. Özellikle yağdan zengin gıda ile beslenme ve alkol tüketiminin miktarının artması riski artıran faktörler arasında yer alır” bilgisini verdi.
Sekiz kadından biri, meme kanseri oluyor
Sağlıklı doğal gıdalarla beslenme, bitkisel ve liften zengin gıda tüketme, emzirme süresinin uzunluğu, aktif ve fit bir yaşam tarzının, meme kanseri riskini azalttığını vurgulayan Prof. Dr. Zengel, “Bugünkü istatistiklere göre sekiz kadından biri, hayatının herhangi bir döneminde meme kanserine yakalanmaktadır. Yaş ilerledikçe meme kanserine yakalanma riski artar. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen erken tanı ve gelişen tedavi yöntemleriyle yaşam süresi oldukça uzadı. ‘Evre 1’ dediğimiz sadece memeye lokalize hastalıkta, sağ kalım oranı yüzde 99,3’tür. Meme kanseri tedavisinin başarısında kemoterapi, akıllı ilaç, immunoterapiler ve hormonoterapiler gibi sistemik ilaç tedavileri ile birlikte gelişen radyoterapi tekniklerinin de rolü çok büyük. Meme kanseri tedavisinde sağ kalım başarısı; güzel estetik sonuçlar ve artmış yaşam kalitesi, tüm tedavi modalitelerinin multidisipliner olarak uygulanmasıyla elde edilmektedir. Meme kanseri tedavisinde başarı, erken tanı ve ilgili uzmanlık branşlarının ortak mücadelesi ile olmaktadır” ifadelerini kullandı.
“Erken tanı hayat kurtarır”
Erken tanı için meme kanserine karşı kadınların farkındalığının artırılması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Zengel, “Kadınların kendi kendine meme muayenesi konusunda bilgilendirilmeleri lazım. Ancak sadece kendi kendine meme muayene ile bu hastalığın erken tanısı konulamaz. Kendi kendine klinik meme muayenesi, kadınların kendi meme dokularını iyi tanımalarını sağlamaktadır. Takip sürelerinde bir anormallik geliştiği takdirde vakit kaybetmeden hekimlerine başvurmalarını öneriyoruz. Kendi kendine muayene dışında, 40 yaş üstü kadınların mutlaka mamografi tarama programlarına katılmalarını önemle tavsiye ediyoruz. Aile öyküsünde, özellikle birinci derece akrabalarda meme kanseri vakası varsa kalıtsal bir meme kanseri yatkınlığı olabilir. Bu yüzden bu kişilerin, birinci derece akrabanın tanı aldığı yaştan en az 10 yıl önce meme kanseri taramalarına başlaması lazım. Bir kişinin annesi 40 yaşında meme kanseri teşhisi aldıysa onun da 30 yaşından itibaren meme kanseri taraması için kontrole gitmesi gerekir. Unutmayın, erken tanı hayat kurtarır” dedi.
Bireyselleştirilmiş tedavi ve multidispliner yaklaşım
Meme kanseri tanısı alan bir hastanın tedavisinin, bireyselleştirilmiş olarak yapıldığını vurgulayan Zengel, şöyle devam etti:
“Tedavisi sürecinde, kişinin tanı aldığı yaş, menopozal durumu, hastalığın evresi, tümörün biyolojisi, yandaş hastalıkların var olup olmadığı, ailesinde meme kanseri hikâyesinin olup olmadığı ve kalıtsal mutasyon varlığı değerlendirilir. Tanı alan hastaya bir sistemik tarama da yapılır ve vücudun diğer organlarına bir metastaz (sıçrama) yapıp yapmadığı belirlenir. Bunlar, tedavi yönetimini tamamen etkileyen ve değiştiren faktörlerdendir. Tanı almış ve evrelemesi yapılmış bir hasta, mutlaka multidisipliner meme konseyi tarafından değerlendirilir. Meme cerrahı, meme radyoloğu, meme patoloğu, medikal onkolog, radyasyon onkoloğu, nükleer tıp uzmanı, plastik ve rekonstrüktif cerrahi uzmanı ve gerektiğinde diyetisyen, fizik tedavi uzmanı ve psikiyatri uzmanından oluşan multidisipliner meme konseyinde tedavi kararı, o hastaya özel bireyselleştirilmiş olarak alınır.”
Meme, estetik sonuçla korunmaya çalışılıyor
“Meme kanseri tedavisi, hastalığın ve hastanın durumuna göre önce cerrahi ile başlayabildiği gibi önce neoadjuvan sistemik tedavi dediğimiz kemoterapi ve/ veya akıllı ilaç tedavileri ile de başlayabilir” diyen Prof. Dr. Zengel, bu neoadjuvan tedavilerin hastaları endişelendirmemesi gerektiğini vurguladı. Zengel, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bugünkü gelişen ilaç tedavileri ile erken evredeki hastalarda tedavi, sistemik tedaviler ile başlayabilmekte ve çok iyi yanıtlar alınmaktadır. İster önce cerrahi ile tedaviye başlanılsın, ister kemoterapiden sonra cerrahi uygulansın, bir kadın için önemli olan bu organ, olabildiğince korunmaya çalışılır. Memeyi korurken de olabildiğince estetik sonuçlara ulaşmak için onkoplastik meme cerrahi teknikleri uygulanır. Bütün çabalara rağmen memenin alınması (mastektomi) gereken durumlarda, plastik cerrahi ile birlikte ya hastanın kendi dokularından ya da silikon implant ile rekonstrüksiyon yapılarak hastalar meme dokusundan yoksun bırakılmaz. Bu operasyonlar mastektomi ile birlikte eş zamanlı yapılabileceği gibi daha sonraki süreçte de gerçekleştirilebilir.”
Yorumlar (0)
Bu haberi okuyanlar bunları da okudu.